‘Artık sevgimi torunlarıma yönelttim…’

08 Mayıs 2011 – 05:00

Yazı Boyutu:

Enrico Macias 23 Nisan’da Girne’ye geldi, maalesef çok arzu ettiğim halde onu dinlemeye gidemedim… Kıbrıs’ta verdiği muhteşem konserin ardından İstanbul’a bir uğradı ve rüzgar gibi geçti… Müşterek dostumuz, sevgili Erkan Özerman bizi bir araya getirmeseydi gerçekten üzülürdüm… Enrico yaşı ile hiç ilgisi olmayan, son derece sıcakkanlı, esprili, neşeli, açık sözlü, donanımlı ve centilmen… Dünyadaki sorunların sadece barış ve aşkla çözüleceğine inanıyor. O kadar doğal ve içten ki; bir süre sonra eski bir dost gibi hissediyorsunuz. Onun aşk hayatı, kadınlarla ilgili düşünceleri, nasıl bir aşık olduğu pek bilinmez. Özellikle hanımların merak ettiğini bildiğim sorulara, gülerek verdiği samimi yanıtları ve röportajımızın tümünü zevkle okuyacaksınız!!!

Oya Germen

oyagermen@hotmail.com

Ben de hayranınız olan annem gibi sizin müziğinizi dinledim, o şarkılarla büyüdüm…

Bu kadar uzun süre devam eden başarınızın sırrı nerede? Üç nesile şarkı söylemek çok az insana nasip olur. Yaşları 10 ile 80 arasında değişen birçok hayranım var. Bir sanatçıyı yaşatan da bu zaten. Siz samimi iseniz ve bu samimiyetinizi onlara iletebiliyorsanız onlar da size ömür boyu sadık kalıyorlar. Bu benim seyirciyle aramdaki büyük aşktır.

Türkiye’nin Süperstarı Ajda Pekkan’la 1976’da Olimpia’da konser vermiştiniz. O zaman Ajda’nın performansı için en düşünmüştünüz?

Ajda Pekkan sahneye çok yakışan, sesini ve yorumunu çok beğendiğim bir sanatçı. Kendisi de alımlı, hoş ve çok etkileyici bir kadın. Peformansı üstün, büyük bir star. Onu daima takdir ettim ve hayranlıkla izledim. Zaten çok eskilere dayanan bir dostluğumuz var. Geçtiğimiz sene sonunda Dario Moreno müzik ödüllerini de Fransız ve Türk jürisi Ajda Pekkan’la bana verdi.

O ödül gecesinde tanışmıştık sizinle ilk…

Ve bana Dario Moreno’nun Fransa’ya ilk gidişinizde büyük rolü olduğunu anlatmıştınız… Evet ona çok şey borçluyum. Cezayir’de doğup büyüdüğüm, Türkler’in yaşadığı Constantine şehrinden Paris’e gittim. Müzik öğretmeniydim. Çocukluk aşkım Suzy ile yeni evliydim. Hayatta hayran olduğum kişi kayınpederimdi, çünkü bizim geleneksel müziğimizin yaşayan bir efsanesiydi. O zamanlar Fransa’da aynı benim gibi bir Osmanlı ailesinden gelen, İzmir doğumlu bir Türk sanatçısı zirvedeydi: Dario Moreno. Paris’e gittiğimde onunla sahneye çıkmak istedim. Yetenekliydim, kendime güveniyordum. Girişimde bulundum, “Programının ilk bölümüne hiçbir zaman bir erkek sanatçı kabul etmez. O yüzden şansın olmaz” dediler. Ama Eddy Marouanionu onu ikna etti. Ben de ABC tiyatrosunda sahneye çıkıp ilk başarımı elde ettim.

Dario Moreno’nun rolü neydi?

Dario beni çok sevdi ve elimden tuttu. Başarılı olmam için ne mümkünse yaptı. Çünkü o da aynı sıkıntılı ve zor yollardan geçmişti. Onun için Dario’ya birçok kişi gibi ben de borçluyum…

Siz şarkıların hayatı değiştirebileceğine inanıyorsunuz. Peki şarkılar sizin hayatınızı nasıl etkiledi?

800’e yakın şarkı besteledim. Ben onlarla büyüdüm, onlarla yaşadım, onlarla hayatım devam ediyor. Bazen şarkılar bana, bazen de ben onlara hükmediyorum, elli yıldır geçinip gidiyoruz. Hayatımızdan da pek şikayetçi değiliz…

“Savaş, terör, şiddet gezegenimizin problemini çözmez. Barış ve aşk gerekir” demiştiniz. Bugün baktığınızda değişen bir şeyler görüyor musunuz?

Dünya çok değişti. Size bir anekdot anlatacağım… 23 Nisan gecesi Kıbrıs’da sahneye çıktım. 24 ünde de BRT televizyonunda yayınlanmak üzere Reha Arar benimle bir röportaj yaptı. Reha Bey, Enver Sedat için niçin şarkı yaptınız diye sordu. Hikayesini anlattım, şöyleydi: Enver Sedat, beni özellikle Mısır’a davet etmişti. Piramitlerin altında, 20 bin kişinin izlediği, hayatımın en muhteşem konserini vermiştim. Ertesi gün de sarayın davetlisiydim. Baş başa oturup sohbet ettik. Ona, “Siz çok büyüksünüz. Ortadoğu’ya sulhu getirmek için çok büyük adımlar attınız. Ben bunları televizyonda izledim, hem de gözyaşlarıyla” dedim. Sade ve zarif tavırları, çok kibar üslubu ile; “Bak burası piramitlerin memleketi, ben de Firavunum. Nehrin diğer yanı, Musa’nın şehri, o da sensin” dedi… Kendisine teşekkür edip Fransa’ya döndüğümde bu güzel olayı dostlarımla paylaştım. Kısa süre içinde Enver Sedat katledildi. O geceki hislerimle oturup bir şyarkı yazıp besteledim: “Un Berger Vient de Tomber“.

Hayatınızı barışa adadığınızı biliyorum. 1997 yılında Birleşmiş Milletler Barış ÖdülüÖdülü’nü aldınız. Barış için yeni çalışmalarınız var mı?

Size büyük elçilik ünvanı vermişlerse ve bu barış içinse yaptığınız çalışmalar tüm hayatınızda sevgiyle devam edeceğiniz, emekliliği olmayan bir görev olacaktır. Daha güzel bir dünya ancak barışla gelir. Ve herkes barışa muhtaçtır. Acılar paylaşılmaz, güzellikler paylaşılır. 

Çok güzel aşk şarkıları da yaptınız Konu aşk olunca akan sular durur mu sizin için de?

Evet tabii ki konu aşk olunca akan sular durur! Sizin için öyle değil mi yoksa?

Nasıl bir aşık olduğunuzu hanımlar her zamanher zaman çok merak etti. Sahi nasıl bir erkeksiniz ilişkide?

Çok iyi bir aşık, çok fedakar bir aşık, çok kıskanç bir aşık!

Neden kıskanç bir aşık? Kendinize güveniniz mi az yoksa?

Osmanlı ailesinden gelen bir erkekten ne beklersiniz? Sonuna kadar kıskancım!

Sahnede müthiş bir performans sergiliyorsunuz. Aşk hayatında da öyle olduğunuz düşünüldü hep. Anlaşılan öylesiniz?

Bunu açıklamaya biraz utanırım. İsterseniz bunu bana yakın olan bir hanıma sorun. KendiKendi kendime reklamımı mı yapayım?

Türk kadınlarını samimi olarak nasıl buluyorsunuz? Çekiciler mi?

Türk kadınlarını her zaman çekici ve güzel buldum. Avrupa’daki en güzel kadınlar benim için Türkiye’de…

İlk bakışta bir kadının hangi özelliği sizi etkiler?

Hiç düşünmeden gözleri derim; çünkü kalbin aynasıdır..

Tersini sorsam cevabınız ne olurdu?

Bir kadında sahteliğe, kibir ve ukalalığa dayanamam. Beni eline geçirdiği zamanki değişiklik, onun asıl yüzünü gösterir bana, kullanıldığımı düşünürüm. Ve bir anda beni kendinden soğutur. İnancımı, güvenimi kaybederim, giderim. Arkama bakmam.

Hemen aşık olur musunuz, yoksa tanımanız mı gerekir?

Bu karşımdaki kişiye göre değişir. Yıllar önce, çok güzel bir kadına karşı bu hisleri duymuş hemen aşık olmuştum. Ancak sonraları canımı çok yakmıştı. Bu nedenle sanıyorum, ilk zamanların heyecanına kapılmak doğru değil çünkü hayatınız altüst olabilir!!!

Aşkta nereye kadar vericisiniz?

Sonuna kadar derim, tereddüt etmeden. Limitsiz…

Tolerans sınırınız yok mu? O da ne demek? Aşkta tolerans olur mu?

 Olmaz mı?

Az önce de söyledim Osmanlı ailesinden gelen kıskanç bir erkeğim. Tolerans yok, lugatımda da yok. Ben sevdim mi tam severim. Bu konunun tartışması bile olamaz!

Erkekler bir süre sonra sıkılır, değişiklik isterler. Sizde de olur mu, doğruyu itiraf edin ama?

Türklerin güzel bir deyimi var; böylesine siz ‘şıpsevdi’ diyorsunuz. Benden uzak bir anlayış bu, samimiyetime inanabilirsiniz.

Şu dönemde hayatınızda biri var mı?

İki yıl evvel eşimi kaybettim… Çok zor günler geçirdim. Sevgimi iki çocuğum ve torunlarıma yönelttim. Ne var ki biz sanatçılar çok hisli insanlarız. Aşkı da kendimiz zaman zaman yaratırız. Yoksa ne bu hayat çekilir ne de müzik yapılır…

Erkekler çok eşli olmaya pek hevesliler, siz?

Kişiye ve zamana göre değişen ve yorumlanabilecek bir konu bu. Şu an için tekeşliliği kabul ediyorum.

Türkiye’ye bir daha ne zaman geleceksiniz?

50 yıllık arkadaşım Erkan Özerman “Bu yaz, hem İstanbul’da hem de İzmir’de konser hazırladım. Seni sevenlerinle buluşturacağım, itiraz yok!” dedi. Kısmetse bu yaz… Beni ben yapan, elimden tutan, benimle benzer acıları yaşamış olan Dario Moreno’dur. Ona çok şey borçluyum Artık sevgimi torunlarıma yönelttim… Cezayir asıllı ünlü Fransız şarkıcı Enrico Macias eşini kaybedince boşlukta kalmış… ‘ Osmanlı geçmişiyle övünen Enrico Macias’ın kökeni, 500 yıl önce İspanya Kraliçesi İsabel’in ya din değiştirin ya da gidin demesinin ardından II. Bayezit’in onayıyla Osmanlı’ya gelip yerleşen Yahudi bir aileye dayanıyor… ‘ Fotoğraf: Şahver Koçulu-Burçin Çobanoğlu (www.ikifotografci.com)

Bu yazı 1 Mayıs 2011 tarihli Pazar Postası’ndan alınmıştır

Article paru ICI

Socalled: sémillant et d’autant plus brillant

La culture et la pensé juives modélisent une portion congrue de ma culture et ma vision du monde. À partir de l’adolescence, c’est devenu évident. Ça avait commencé par la philo juive allemande au cégep, ça ne s’est jamais arrêté depuis. J’ose croire que j’ai une bonne dose de sémite dans le coco, ça circule aussi dans le plexus.

En musique, des dizaines et des dizaines de musiciens juifs ont produit chez moi une grande fascination. Leonard Cohen. Bob Dylan. Serge Gainsbourg. Burt Bacharach. John Zorn. David Liebman. David Binney. Kurt Rosenwinkel. Michel Jonasz. Marc Bolan. Zubin Mehta. Daniel Barenboim. Beastie Boys. Jaques Morelenbaum. George Gershwin. Aaron Copland. Leonard Bernstein. Chilly Gonzales. Leslie Feist. Felix Mendelssohn. Gustav Mahler. Myriam Alter. Steve Kuhn. Yaron Herman.

Je pourrais continuer à remplir la page, je vais m’arrêter au Montréalais Socalled, dont l’album Sleepover vient de sortir sous étiquette Dare to Care.

Josh Dolgin, alias Socalled, est juif et Montréalais. Sa voix évoque celle d’un cantor sémite bien que le compositeur la plonge dans un puissant malaxeur de klexmer, hip hop, soul, jazz, électro, gospel, folk celtique,indie pop, calypso ou reggae. Une fois de plus, c’est clairement exprimé dans ce Sleepover. L’identité juive de Josh Dolgin n’en demeure pas moins évidente à travers cet album.

L’album part en trombe avec la pièce UNLVD, la première d’une douzaine. Dans le cas qui nous occupe, éclaté est un euphémisme. Quel autre Montréalais que SoCalled aurait pensé inviter Enrico Macias dans une telle pièce ? Le vieux chanteur français est d’origine juive et sépahrade. Originaire de Constantine, Algérie, il avait quitté le pays lorsque son beau-père Cheik Raymond, maître du style arabo-andalou, fut assassiné par des extrémistes pendant la guerre de libération. Depuis une décennie, Macias renoue avec ses origines nord-africaines et prend des risques étonnants dont celui-ci.

So Called n’est certes pas un strict défenseur de la culture juive, il s’applique plutôt à fédérer ce qui traverse sa ville. Sous sa gouverne, se côtoient Roxanne Shanté, Katie Moore, Sans Pression, The Mighty Sparrow, Matt Haimovitz ou Sophie Trudeau, j’en passe.

Plus inclusif que ça…

Interview de Jean-Christophe Laurence

Article ICI

Site officiel de Socalled

ECOUTEZ UNLVD ICI